Yıllarca tartışılmış bir konudur aşkın kimyasının olup olmadığı… Elbette ki tüm diğer duygular gibi aşk duygusunun da ortaya çıkması için insan vücudunda bir takım kimyasal reaksiyonlar oluşmaktadır. Ama aşk kimyasal bir olay değildir, aşk bir yazılımdır! Bununla ne kast ettiğimi anlatabilmem için biraz insan vücudundan ve benliğinden ya da halk arasındaki deyimiyle “ruhun”dan bahsetmem gerekli. Sahi insanın ruhu var mıdır?
Birçok inanç sistemine göre insanın ruhu vardır. Bu konuya girmeyeceğim, bu tamamen konumuzun dışında, başka bir zaman tartışılması gereken bir önerme. Ancak bir çok kişinin ruh dediği şey aslında bizim benliğimiz, karakterimizdir. Kısaca bunun nasıl oluştuğundan bahsetmek istiyorum.
İnsan aslında tamamen beyinden ve beyinde doğumdan itibaren gelişip evrilen bir yazılımdan oluşur; beden beynin de içinde bulunduğu merkezi sinir sisteminin (MSS) var olması için gerekli koşulları sağlamak ve idame ettirmek için vardır. Bir gün beyin nakli gerçekleşirse bu beyin değil vücûd nakli olacaktır. MSS bir donanımdır. Vücudu koordine etmek ve varlığını sürdürebilmek için standart bir yazılımla gelir ki bunu çoğu kişi iç güdü olarak yorumlamaktadır. Doğumdan hemen sonra üst bir yazılım donanım tarafından işlenmeye başlar. Bu yazılım zaman içinde etraftan gelen uyaranlar ve yaşam içinde gelişen ihtiyaçlar neticesinde gelişir. Elbette ki donanımın kapasitesi bireysel farklılıklar ortaya çıkaracaktır (iPhone 4 ve iPhone 13 karşılaştırılması gibi). Bu yazılım insanın kişiliğini oluşturur. Kişilerin donanım özellikleri de bu yazılımın ne kadar ve nasıl gelişebileceği konusunda etki gösterir. İşte bu yazılım insan bedeni işletim sistemi (İBİS) olarak da adlandırılabilir (İngilizce Human Body Operating System- HBOS denebilir mesela; günlük dildeki karşılığı “personality- kişilik” olabilir).
Tüm duygular, tepkiler, kararlar bu yazılımın bir parçasıdır. Dolayısıyla aşk da bu yazılımın bir parçasıdır. Aşkın süresini de bu yazılımın dinamikleri belirleyecektir. Bu da yazılımın diğer
bölümleri, yazılımın kullandığı donanımın yani MSS’in kapasitesi ve özelliklerinden etkilenecektir.
Yazılımın bedeni idare ederken bedensel tepkilerin oluşması için beden ile haberleşmeye ihtiyacı vardır. Makineler bunu fiziksel olarak elektrik akımı ile yaparken insan bedeninde bu hadise hormonlar, nörotransmitırlar, otonomik sinir sistemine bağlı elektriksel aktiviteler gibi tamamen kimyasal tabanlı bir sistemle ile oluşmaktadır. Bu nedenle tüm duygular yazılımın bir parçası olarak ortaya çıkar ve bedende bazı etkiler gösterirler. Kişilerin bu etkileri tarif ederken kullandıkları ifadelere “belirti” denir. Belirtiler özneldir. Bu etkilerin vücutta yarattığı gözlemlenebilen tepkilere “bulgu” denir ve nesneldirler. Mesela aşk acısı çeken birinin “kalbim ağrıyor” demesi bir belirtidir ama gerçekçi değildir, çünkü kalpte duysal sinir bulunmaz! Kalp krizi geçirenlerde dahi ağrı kalpte değil aynı sinir köklerini paylaştıkları göğüs duvarında yansıyan ağrı şeklinde ortaya çıkar. Ancak “aşk acısı” çeken kişide salınan bazı hormonlar ve kimyasallar neticesinde kalp atışı hızlanabilir, tansiyon değişebilir nefes alma ritmi farklılaşabilir. Bu nesnel bir tepkidir.
Uzun lafın kısası aşk bir yazılımdır, kimyasal bir olay değildir. Kimya sadece yazılımın vücut üzerindeki etkilerinin gerçekleşmesi esnasında devreye girer. Bu durumda çok tartışılan başka bir konuya da değinelim o zaman; makineler aşık olabilir! Evet sonuçta bu bir yazılım olduğuna göre günün birinde makinelerin ve bilgisayarların yazılımı yeterince geliştiğinde makineler de insanlar gibi kızabilir, sevebilir, nefret edebilir, korkabilir, endişe duyabilir vs. Sadece insanın gösterdiği tepkileri vermeyebilirler. Farklı tepkiler oluşabilir. Mesela aşık olunca kırmızı ışıklarını açıp kapatabilirler.
Biliyorum ki, özellikle de fizyoloji bilmeyen bir çok kişi bana tepki gösterecek, insanın ruhundan, kalbinden bahsedecek ve aşkın yüce bir duygu olduğundan dem vuracaktır. Bunlar hoş olsa da romantik ifadeler olmaktan öteye geçemez. Fizyolojik çalışmalar ve insan bedeni konusunda öğrendiklerimiz felsefik ve romantik yaklaşımları bir miktar geçersiz kılıyor.
Bu bilgiler doğal olarak başka soruları akla getiriyor. Eğer insan duygu ve düşünceleri bir yazılım ise bu yazılıma müdahale edilebilir mi, mesela yazılım silinip yeniden yüklenebilir mi (yazılım formatlanabilir mi)? Ya da yazılım bir donanımdan başka bir donanıma aktarılabilir mi?
Yeni aldığınız akıllı telefonun tüm bilgileri eskisinden aktarması gibi. Bu soruların cevabı bana göre “evet”…
İlk soruyla başlayalım. Psikanaliz, kanaatimce henüz emekleme döneminde olsa da, insan bedeni işletim sistemine müdahil olma kanalıdır. İnsanın yaşamı boyunca şekillenen yazılımında dönem dönem hatalı kod satırları olmaktadır (bir çok psikiyatristin yaşadığımız sorunları çocukluk travmalarına bağlamalarını düşünün!). Beyin bu satırları nadiren kendi fark edip düzeltebilir. Ama kodu mutlaka kendi düzeltir. Sadece kod hatasını fark etmesi gerekmektedir. Genelde bu hatalı kodu beyine işaret eden dış bir etken gerekir. Mesela iyi bir psikiyatrist gibi ya da fark etmeden bu konuda kendini geliştirmiş biri gibi… Düşünün bir kere, mutlaka hayatınızda sizi ciddi sıkıntılı düşüncelerden veya kişiliğinizdeki sorunlu bir kısımdan kurtaracak konuşmayı yapan birine rastlamışsınızdır. Veya bir “akım” duymuşsunuzdur. Budist tapınaklarında inzivaya çekilmenin veya bir üstad ile yapılan görüşmelerin kişiliğinizdeki eksik yanları geliştirmedeki etkileri konusunda methiyeler içeren hikayeler gibi. Ancak tabi ki bu asıl psikanalistlerin işidir. İyi bir psikanalist kişinin yıllar içinde geliştirdiği yazılımında hatalı kod satırlarını fark etmesini sağlar, bundan sonra beyin çoğunlukla bu hatalı satırı düzeltir. Ama şizofreni gibi organik bozukluğu olan yani donanımdaki bir eksiklik nedeniyle ortaya çıkan yazılım kusurlarında psikanaliz çok bir şey vaat edemez. Yine de benim görüşüm psikanalizin emekleme döneminde olduğu ve yapabileceklerin yanında yapabildiklerinin çok sınırlı kaldığı yönünde. Belki bir gün tüm yazılımı silip yeniden yüklemek dahi mümkün olabilir.
İkinci sorunun cevabı ise bilinç, benlik yani İBİS ileride bir gün bir bedenden donanım özellikleri uygun bir bedene aktarılabilir. Böylece “ölümsüzlük” olgusuna yeni bir boyut kazandırılabilir. Bilim kurgu filmlerinde çokça işlenen bir kurgu bu. Gerçeklik payı göz ardı edilemeyecek kadar bilimsel temelleri olan bir kurgu.
Sonuç olarak romantikleri kızdırmak istemem ama insan bedeni çok gelişmiş, organik moleküllerden yapılmış bir makine ve insanın “ruhu” da bu makinenin içinde yer alan yine organik materyal bazlı bir donanım olan merkezi sinir sistemi üzerinde kurulu bir yazılımdır. Sevgi de, nefret de, acı da, keder de, aşk ta bu yazılımın bir parçasıdır.